The investigation of the Competition Board about the automotive sector has been concluded (27.12.2012)

 SOSYAL GİRİŞİMCİLİK VE REKABET
 Prof. Dr. Erdal Türkkan
 
eturkkan@rekabet.gov.tr
     

      Sosyal girişimcilik, kamudan bağımsız gerçek ve tüzel kişilerin, bir toplumda kamunun ve kâr amaçlı kurumların yeterince yerine getiremediği düşünülen sosyal, kültürel, siyasal, çevresel hedeflere ulaşmak amacıyla mevcut beşeri ve maddi kaynakları gönüllülük esasına göre harekete geçirme ve değerlendirme konusunda yaptıkları kâr amaçlı olmayan çabaları ifade eder. Kısaca sosyal girişimcilik, sivil toplum örgütlerinin, (dernek, vakıf, sendika, oda)  girişimlerini ifade eder. Beşeri ve fiziki kaynakların kıt olduğu bir dünyada, sosyal girişimciler, daha çok kaynak kullanabilmek için kendi aralarında rekabet etmek durumundadır. Bu rekabet hem aynı amaçlara yönelen sosyal girişimciler arasında, hem de farklı amaçlara yönelen girişimciler arasında olacaktır. Bu rekabet, kıt beşeri ve fiziki kaynaklardan daha fazla pay alabilmek amacıyla yapılacaktır. Burada karşımıza çıkan ilk soru sosyal girişimcilikte rekabetin neden önemli olduğudur. İkinci soru ise sosyal alanda rekabetin adil ve etkin kılınması için nelerin yapılabileceğidir.

      Sosyal girişimcilikte rekabeti gerekli ve önemli kılan faktörleri dört ana noktada ele almak mümkündür.

     -Sosyal girişimciler arasında rekabeti gerekli kılan önemli faktörlerden birisi kıt beşeri ve fiziki kaynakların sosyal açıdan en yüksek faydayı sağlayan alanlara tahsisinin sağlanmasıdır. Sosyal girişimcilikte kar amacı olmadığı için, piyasa performansının kar maksimumlaştırması yoluyla sağlanması ve ölçülmesi mümkün değildir. Beşeri ve maddi katkılar tamamen bireylerin veya kurumların bu katkıları yapmaya ikna edilmesi ile mümkün olabilmektedir. Burada katkı miktarının belirlenmesinde,  katkı alanın ikna gücü önemli olduğu gibi, katkı verenin, sosyal girişimcinin amaçlarına ne ölçüde önem atfettiği de belirleyici olmaktadır.

     -Sosyal girişimciler arası rekabeti gerekli kılan bir diğer faktör,  kullanılan kıt beşeri ve fiziki kaynakların tahsisi edildiği alanda en iyi bir biçimde değerlendirilmesidir. Şayet şu veya bu nedenle sosyal girişimci önemli miktarda kaynağa kolay bir biçimde ulaşabiliyorsa,  kaynaklara ulaşma konusunda rakiplerle yarışma zorunluluğunda değilse, bu kaynakları etkin kullanma konusunda da fazla duyarlı olmayacaktır.   

    -Sosyal girişimcilikte rekabet, kıt beşeri ve fiziki kaynakların onu en iyi kullananların eline geçmesini sağlayacaktır. Bu işlev iki boyutta gerçekleşecektir. Bunlardan birincisi, farklı sosyal girişimler arasındaki rekabetin, en iyilerin en fazla kaynağı çekmesini sağlamasıdır. İkinci boyut ise belli bir sosyal girişim örgütlenmesinde yönetime aday rakip guruplar arasında yapılan seçimler yoluyla, kaynakların onları en iyi kullananların eline geçmesinin sağlanmasıdır.

     -Sosyal girişimciler beşeri ve fiziki kaynakların kullanımında kâr amacıyla çalışan girişimcilerle de rekabet etmek durumundadırlar. Sosyal girişimcilerin kıt kaynakları, karşılıksız olarak kullanabilmesi için,  bu kaynaklarla, kâr amacıyla çalışan girişimcilerin yaratabileceği sosyal faydadan daha fazlasını yaratabileceğini kanıtlaması gerekecektir. Esasen bu sosyal girişimcilere kaynak sağlayan her iktisadi girişimci, karşılıksız kaynak transferini yaparken,  bu kaynağın yerinde ve iyi kullanılıp kullanılmayacağı testini de mutlaka mukayeseli bir biçimde yapmaya çalışacaktır Bu şekilde kıt beşeri ve fiziki kaynakların sosyal ve ekonomik amaçlar arasında en etkin şekilde tahsisi bir ölçüde sağlanmış olacaktır.

      Sosyal alanda sosyal girişimler arasında rekabetin etkinleştirilmesi konusunda ise aşağıdaki tespitlerin yapılması mümkündür.

    -Sosyal alanda rekabetin etkinleştirilmesinin en önemli koşulu, her alanda farklı vizyonlara sahip sosyal girişimcilerin ortaya çıkmasını kolaylaştıracak bir özgürlük ortamının tesisidir. Burada her alanda tüm özgürlüklerin varlığı ve etkin bir biçimde koruma altında olması büyük önem arz etmektedir.

     -Sosyal alanda rekabetin etkin olabilmesi için, rekabeti etkin kılacak bir mekanizmanın oluşturulması da önem arz etmektedir. Ancak maalesef sosyal alanda kaynak tahsisinde rekabetin sağlanması hiçbir zaman önemsenmemiştir. Bunun muhtemel nedenlerinden birisi bu alanda önemli bir kaynak kullanımı yapılmadığı düşüncesi,  diğer neden de bu alanda rekabetin etkin kılınmasının gerekli ve mümkün olduğuna inanılmamasıdır.   

     -Rekabetin etkinleştirilmesi konusunda özellikle Türkiye açısından önem kazanan bir başka husus, sivil toplum örgütlerinin oluşumunda gönüllülük esasına göre kaynak toplama ilkesinin kamunun getirdiği düzenlemeler ile ihlal edilmesidir. Türkiye’de çok sayıda “yarı kamu kurumu” nitelikli, katılımı zorunlu olan  “sivil toplum örgütü” bulunmaktadır. Bu örgütler, üyelerinin yaptığı zorunlu katkılarla çok büyük mali güce kavuşmuşlardır. Bu örgütlerin yaptıkları faaliyetler, sadece yönetim için yapılan kısıtlı bir rekabete açıktır. Bu örgütler açısından kaynak temininde rekabete girmek söz konusu değildirler. Bu çerçevede bu örgütler sosyal piyasalarda kullanılabilecek kaynakların çok büyük bir bölümünü kamu zorlaması sonucunda elde etmiş durumdadırlar. Öyle ki pek çok sivil toplum örgütü, kaynak bulabilmek için bu örgütlerin desteğini almaya çalışmak durumundadır.

    -Gönüllülük esasına dayalı sivil toplum örgütlerinin denetimi daha çok yasak veya örtülü ekonomik ve siyasi faaliyetleri engelleme amacıyla yapılmaktadır. Sosyal girişimcilerin bir kısmının, bazı ekonomik girişimlerin ağır kamu yükümlülüğü ile engellenmesi nedeniyle sosyal girişimciliği kumar vs. tipi örtülü faaliyetler için paravana olarak kullanmak istediği veya bu faaliyetleri gizli siyasi faaliyetleri perdelemek için kullandığı bir vakıadır. Ancak sosyal girişimciliğin sadece bu amaçla denetimi, tüm sosyal girişimleri engelleyici, zorlaştırıcı ve aşağılayıcı etkiler yaratmaktadır.  Sıkı kamu düzenlemeleri ve yasaklar, bu örgütlerin büyük bir bölümünün zaman içinde  yasal ve idari yükümlülüklerini  yerine getiremediği için illegal konuma düşmesine neden olacak koşulları yaratmaktadır. 

      -Sivil toplum örgütlerinin oluşumuna getirilen sınırlamalar bir giriş engeli niteliğinde olabilmektedir. Özellikle temsil kabiliyetine sahip sivil toplum örgütlerinin oluşumunda yasal tekeller yaratılmış durumdadır.  

     -Özellikle eski vakıfların bir bölümünün de kamu kontrolünde olması, sosyal girişimcilik kavramının tanımına ve mantığına aykırı bir durum yaratmakta ve rekabetçi ortamın oluşumunu zorlaştırmaktadır. 

      -Sivil toplum faaliyetlerinde rekabet ihlallerini ve haksız rekabeti engelleme kültürü hiçbir boyutuyla gelişmiş değildir. Dolayısıyla bu alanda adil rekabeti koruyacak bir mekanizma bulunmamaktadır.  

      -Sivil toplum örgütlerinde iç denetim mekanizmalarının da çok zayıf olduğu görülmektedir.

      -Sosyal girişimcilikte gerek beşeri katkıyı, gerekse finansal katkıyı sınırlandıran uygulamalar vardır. Dernekler kanunu çok sayıda üye katılımıyla dernek oluşturulmasını engelleyici niteliktedir.

      -Türkiye’de sosyal girişimcilik daha çok dayanışma amaçlı, hemşerilik ve meslek birliği esasına dayalı bir yapı arz etmektedir.  Sosyal refahın artmasına katkı sağlayabilecek pek çok alanda sosyal girişimcilik yeterince gelişmiş değildir. Bu bağlamda henüz tabiri caiz ise gerçek “sosyal girişimcilik piyasaları” oluşmamıştır veya bu piyasalarda bir yarış süreci başlamamıştır. Kamunun çıkardığı zorluk ve kısıtlamalar yanında ülkenin gelişmişlik düzeyinin ve rekabet kültürünün yetersiz olmasının da sosyal alanda rekabet sürecinin işlerlik kazanmasını negatif yönde etkilediği muhakkaktır.  

       -Her halde Türkiye’de sosyal girişimcilik ve sosyal piyasalarda rekabet konusunda daha doğru ve kapsamlı analiz yapabilmek için bu alanda daha fazla etüt yapılması ve bu piyasalarda şeffaflığı sağlayacak bir bilgi akışının sağlanması gerekmektedir. Sivil toplum kuruluşları için bir WEB sitesi oluşturma zorunluluğunun getirilmesi bu açıdan önemli katkılar sağlayabilecektir.

       Yukarıdaki açıklamalar sosyal girişimcilik alanında rekabeti daha etkin yapabilmek için atılacak önemli adımlar olduğunu göstermektedir. Ekonomik alanda olduğu gibi sosyal alanda da rekabet ortamının oluşmasının önündeki en önemli engelin, yasaklamacı ve kısıtlamacı kamu müdahalesi anlayışından kaynaklandığı ortaya çıkmaktadır. Şüphesiz bu alanda geçmiş yıllara nazaran bazı önemli iyileştirmeler yapılmıştır. Sosyal girişimcilik ödülleri de bu alanda atılmış yararlı bir adım niteliğindedir. Ancak sosyal girişimcilik ve sosyal alanda rekabette henüz yolun başında olduğumuz açıktır.

*Burada ifade edilen görüşler Rekabet Kurumu açısından bağlayıcı değildir.