Bireylerin fayda, teşebbüslerin ise kar ençoklaması amacıyla gerçekleştirdiği eylemlerin toplumsal refaha dönüştüğü öngörülen piyasa ekonomisinin dayandığı temel ilke, ekonomik ilişkilerin serbest rekabet odaklı olduğu varsayımıdır. İktisadi anlamda rekabet, bir piyasada satıcıların daha fazla müşteri edinerek mal ve hizmet satışlarını, dolayısıyla da karlarını artırmak için giriştikleri yarış şeklinde tanımlanabilir. Rekabet olgusu, etkin çalışan bir piyasa sistemi için temel oluşturur; piyasa aktörlerinin kararlarının bağımsızlığını ve kişisel çıkarları gözeten eylemleri korumakla birlikte, sosyal adaleti ve ekonomik etkinliği sağlar.
Bunların yanı sıra rekabetçi piyasa yapısı dinamik işlevlere de sahiptir. Rekabet teknolojik gelişmeyi teşvik eder. Bunun nedeni, teknolojik gelişmenin teşebbüsler tarafından tercih edilen konuma ulaşmada anahtar rol oynamasıdır. Ayrıca rekabetçi piyasa yapısı, firmaları, rekabetçi güçlerini sürekli olarak pazar koşullarına uyarlama yönünde teşvik etmektedir.
Öte yandan piyasaların kendi başına bırakılması sonucunda piyasadaki teşebbüslerin yıkıcı bir yarış içine girmeleri, yarışma yerine toplumsal refahı ve iktisadi gelişmeyi olumsuz etkileyecek işbirliklerine gitmeyi ya da iktisadi güçlerini kullanarak sömürücü ve dışlayıcı eylemlerde bulunmayı tercih ettikleri bir ortama dönüşme riskiyle karşı karşıya kalınması devlet müdahalesini kaçınılmaz kılmaktadır. Bu tür eylemler, aynı zamanda girişim özgürlüğünü de kısıtlayacak, böylece temel demokratik hak ve özgürlükler sekteye uğramış olacaktır. Anılan sorunların bertaraf edilmesi, ekonomik sistemin bir rekabet kanunu ile desteklenmesi ve bu kanunu uygulayacak etkin bir rekabet otoritesinin tesis edilmesi ile mümkün olabilecektir.
Rekabet hukuku alanında ilk yasal düzenleme Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılmıştır. 1890 yılında kabul edilen Sherman Kanunu (Sherman Act) rekabetin yatay veya dikey anlaşmalar ve uygulamalar yoluyla kısıtlanması ve tekelleşmenin yasaklanmasına yönelik düzenlemeler içermektedir. Avrupa’da rekabet hukuku alanındaki ilk yasal düzenleme 1958 yılında yürürlüğe giren Roma Antlaşması ile yapılmıştır.
Türkiye’de 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun 1994 yılında kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un amacı, mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamaktır.
4054 Sayılı Kanun’un Yasalaşma Serüveni
Anayasanın 167 nci maddesi devlete; “para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri” alma; “piyasalarda fiili veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi” önleme görev ve sorumluluğunu yüklemiştir. 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un hazırlığında rol oynayan birinci etmen bu Anayasal hükmün gereğinin yerine getirilmesidir.
Kanunun hazırlanmasında etkili olan bir diğer unsur da, uluslararası anlaşmaların Türkiye’ye yüklediği yükümlülüklerdir. Burada özellikle, Türkiye ve AET arasındaki 12 Eylül 1963 tarihli Ortaklık Anlaşması (Ankara Anlaşması) çerçevesindeki yükümlülüklerden söz etmekte yarar vardır. Ortaklık Anlaşması’nın 16 ncı maddesi, Roma Antlaşması’nın rekabet, vergi ve mevzuatın uyumlaştırılması ile ilgili hükümlerinde anılan ilkelerin, ortaklık ilişkisinde uygulanmasını öngörmüştür. Nitekim Türk Rekabet Kanunu büyük ölçüde Roma Antlaşması’nın 81 ve 82 nci maddelerini kaynak almıştır. Ayrıca, belirtmek gerekir ki, 6 Mart 1995 tarihli Ortaklık Konseyi Kararı ile Avrupa Birliği ile Türkiye arasında 1 Ocak 1996’da yürürlüğe giren, Gümrük Birliği’nin yarattığı olumlu atmosfer, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun kabul sürecinde kuşkusuz önemli bir rol oynamıştır.
Kanun 1994 yılı sonunda kabul edilerek yürürlüğe girmiş olmakla birlikte, konuya ilişkin bir yasal düzenleme yapılmasına yönelik çalışmalar uzun sayılabilecek bir geçmişe sahiptir.
Türkiye’de rekabetin korunması doğrultusundaki ilk eylem 1971 yılında Ticaret Bakanlığı öncülüğünde yapılan ve esas konusu tüketicinin korunması olan bir sempozyumdur. Bu sempozyum sonrasında anılan Bakanlıkta yapılan bir çalışma ile “Tüketicinin Korunması İçin Ticaret Konusu Mal ve Hizmetlerle İlgili Faaliyetlerin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı” hazırlanmıştır. Bu tasarıda esas itibarıyla tüketicinin korunmasına ve iç piyasanın düzenlenmesine ilişkin hükümler yer almıştır.
Bu konuda Ticaret Bakanlığı’nın hazırladığı ikinci tasarı 1975 tarihli,“Ticaretin Düzenlenmesi ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı”dır. Ülkemizde rekabet hukuku alanında düzenlemeler getiren hükümlere ilk kez bu tasarıda rastlanmaktadır.
Bakanlıkça 1980 yılında hazırlanan bir başka tasarı, “Ticarette Dürüstlüğün Korunması Hakkında Kanun Tasarısı” başlığını taşımaktaydı. Tasarıda kanunun amacı; “serbest piyasa düzenini korumak, rekabeti bozucu unsurları bertaraf etmek…” şeklinde ifade edilmiştir.
Ticaret Bakanlığı’nca 1981 yılında hazırlanan “Ticari Faaliyetlerin Düzenlenmesi ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı” ise esas itibarıyla isminin farklılığı dışında özünde bir önceki tasarıdaki hükümlere paralel düzenlemeler içermektedir.
Ekim 1983 ve Mart 1984 tarihli “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Tasarıları”nda ilk defa karteller ve tekellere ilişkin düzenlemeler ayrı bölümlerde ele alınmıştır.
1980'li yıllarda Türkiye'de benimsenen yeni ekonomik modelin yaratmış olduğu ortamın yanısıra 1982 Anayasası’nın 167 nci maddesinin Devlete açıkça, piyasalarda doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önleme görevi vermesi üzerine, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, rekabetin sınırlanmasına ilişkin sorunları, tüketicinin korunması ve ticaretin düzenlenmesine ilişkin hükümlerden ayırarak Kasım 1984 tarihinde, “Rekabeti Sınırlayan Anlaşmalar ve Uygulamalar Hakkında Kanun Tasarısı”nı hazırlamıştır.
Bu tasarı, rekabete ilişkin ilk bağımsız metin olmasının yanında, öncekilerden farklı olarak yasalaşmak üzere TBMM'ye giden ilk metin olma özelliğini de taşımaktadır. Tasarı, Aralık 1985'de TBMM'ye sevkedilmiş, ancak 17 nci Yasama Dönemi içinde görüşülemediği için 1987 seçimlerinden sonra kadük olmuştur.
1991 genel seçimlerinin ardından Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nda oluşturulan komisyon iki alt komisyon halinde çalışarak “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı” ile “Rekabetin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı”nı hazırlamıştır. Rekabetin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı hazırlanırken, ABD, İngiliz ve AT rekabet kuralları dikkate alınarak önceki tasarılardan oldukça farklı yeni bir metin ortaya çıkarılmıştır. Temmuz 1992 tarihinde hazırlanan bu tasarı görüşleri alınmak üzere tüm ilgili kuruluşlara gönderilmiş, gelen görüş ve eleştiriler değerlendirilerek son şekli verildikten sonra TBMM'ne sevkedilmiştir. Tasarı, girişte de belirtildiği gibi Genel Kurul’da 7 Aralık 1994 tarihinde görüşülerek kabul edilmiş, 13/12/1994 tarih ve 22140 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.