2012 yılı Yaz Dönemi "Katılım Belgeli Rekabet Hukuku Staj Programı" başvuru duyurusu (27.12.2012)

 EKONOMİK KRİZİN REKABETİ AZALTICI ETKİLERİ
 Prof. Dr. Erdal Türkkan
 
eturkkan@rekabet.gov.tr
      

      2008 Finansal Krizi’nin reel sektöre yansımaları belirginlik kazandıkça krizin rekabeti azaltıcı ve yok edici etkileri de daha fazla gündeme gelmeye başlamıştır. Ekonomik krizlerin ve bu krizleri aşmak için uygulamaya konulan politikaların rekabet üzerine olumsuz etkiler yarattığı muhakkaktır. Genellikle krizin rekabeti bozucu etkilerinin çok yüksek olduğunu savunanlar, kriz dönemlerinde rekabet politikalarının askıya alınmasını veya en azından ciddi şekilde gevşetilmesinin gerekliliğini de savunma noktasına gelmektedirler.  O halde burada karşımıza çıkan ilk soru, ekonomik krizin rekabeti azaltıcı etkilerinin ne olduğu sorusudur. İkinci soru ise krizle mücadelede uygulanan politikaların rekabeti azaltıcı etkilerinin ne ölçüde sınırlandırılabileceği sorusudur.

      2008 Finansal Krizi’nin rekabeti azaltıcı muhtemel etkilerini üç ana gurupta ele almak mümkündür.

      İlk olarak, krizin hem finans sektöründe hem de reel sektörde çok sayıda firmanın batmasına veya piyasadan çıkmasına neden olması söz konusudur. İlgili piyasalar düzeyinde düşünülürse, kriz derinleştikçe en azından bazı piyasalarda zorunlu çıkışlar nedeniyle firma sayısında bir azalma olacak ve piyasalar daha az rekabetçi hale gelecektir. Burada krizin rekabet düzeyini olumsuz yönde etkileyebilmesi için iki koşulun yerine gelmesi gerekmektedir. Bunlardan birincisi batan veya piyasadan çekilmek zorunda kalan firma sayısının rekabeti azaltacak kadar fazla olmasıdır. Burada önemli olan husus kaç firmanın piyasadan çekildiği değil, piyasada kalan firmaların pazar güçlerini hissedilir ölçüde arttırıp arttırmadıklarıdır. İkinci koşul da batan firmaların rekabet baskısı yaratabilen firmalar olmasıdır. Şayet batan firmalar hem teknolojik açıdan çok geri olan, hem de finansal ve örgütsel açıdan çok zayıf olan “marjinal” firmalar ise, bunların piyasayı terk etmesi rekabet düzeyinde hissedilir bir azalışa neden olmayacaktır.

      İkinci olarak kriz nedeniyle zora düşen firmalar arasında yapılacak birleşme ve devralmaların, firma sayısında azalmaya neden olarak rekabeti azaltması söz konusu olabilecektir. 1929 Büyük Ekonomik Buhranı sırasında böyle bir durum yaşanmıştır. Böyle bir durumun ortaya çıkabilmesi için, birleşme ve devralmaların rekabet denetimine tabi olmaması veya rekabet denetiminin rekabeti azaltacak ve hâkim durum yaratacak birleşme ve devralmalara izin verecek şekilde gevşetilmesi gerekmektedir. 2008 Krizinde böyle bir durum olmadığı açıktır. Dolayısıyla krizin bu yolla rekabeti hissedilir biçimde azaltması söz konusu olmayacaktır.

      Üçüncü olarak, kriz dönemlerinde “hayatta kalma” mücadelesine giren firmaların rekabet kurallarına uyma konusunda daha az duyarlı olacakları ve mecbur kaldıklarında rekabet ihlali sayılabilecek eylemlere başvurmaktan çekinmeyecekleri söylenebilir. Şüphesiz bu durum da rekabeti azaltıcı etkiler yaratabilir. Ancak bu durumun söz konusu olabilmesi için rekabet otoritelerinin bu tür eylemlere seyirci kalması veya hükümetlerin bu konuda rekabet otoritesine baskı yapabilecek konumda olması gerekir. Rekabet otoritelerinin bağımsızlığı ve sorumluluk anlayışı bu tür ihlallere yeşil, hatta sarı ışık yakma beklentilerini boşa çıkaracak niteliktedir. Ancak elbette ki rekabet otoritelerinin krizin aşılmasında rekabetle uyumlu çözümler bulunması konusunda teşebbüslere yardımcı olması beklenebilir.

      2008 Krizi ile mücadele sürecinde de rekabeti azaltıcı bazı müdahalelerin olması söz konusu olmuştur ve muhtemelen olacaktır. Bu bağlamda bunların rekabet süreci üzerindeki olumsuz etkilerinin ne olduğunun sorgulanması gerekmektedir.

      İlk olarak batmayacak kadar büyük olan bazı firmaların kamu kontrolüne geçmesi, rekabeti azaltıcı ve piyasa ekonomisi mantığı ile bağdaşmayan vahim bir gelişme olarak tanımlanmaktadır. Bu iddianın anlamlı olması için bu tür kamulaştırmaların toplam sermaye içindeki oranının büyük olması gerekmektedir. Ancak böyle bir durum söz konusu değildir ve kriz neniyle yapılan kamulaştırmaların toplam sermaye stoku içindeki payı ihmal edilebilecek kadar düşüktür. Diğer taraftan, bir firmanın kamu mülkiyetine geçmesinin tek başına rekabeti hissedilir ölçüde azaltıcı etki yaratması mümkün değildir. Şayet kamu yardımlarının rekabet denetimi yapılıyorsa veya bu yardım olağanüstü bir durum nedeniyle kontrollü bir biçimde bir defaya mahsus olarak veriliyorsa ve kamulaştırılan teşebbüsün faaliyetleri rekabet denetimine tabi ise, kamulaştırmanın, rekabeti azaltıcı etkileri minimuma indirgenmiş olacaktır. Nihayet bu tür kamulaştırmaların geçici olması söz konusudur.

      Ancak 2008 Krizi, batamayacak kadar büyük firmaların oluşumunun piyasa ekonomisinin sağlıklı işleyişi açısından yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

      Diğer taraftan krizle mücadele sürecinde banka mevduatlarına ve kredilere güvence verilmesi gibi riski sosyalleştiren uygulamalar da rekabetçi ortamın oluşması ile uyumlu değildir. Bu uygulamaların rekabet sürecine en az zarar verecek şekilde yapılabilmesi için ilk koşul, bunların geçici olmasıdır. Buna ilaveten bu tür uygulamaların, istismar edilmemesi için sıkı bir denetime tabi tutulması da önemlidir. Nihayet bu uygulamaların minimum gerekli düzeyde ve genişlikte olması rekabet sürecine verilen zararı sınırlayıcı etki yaratacaktır.

      Ekonomik krizlerin rekabete zarar veren en önemli etkisi, rekabetçi piyasaya güveni azaltarak, özelleştirme ve serbestleştirme girişimlerini geciktirmesi ve kamunun rekabetle uyumlu olmayan kalıcı müdahalelerinin ve korumacılığın ön plana çıkmasına neden olmasıdır. Bu tür uygulamaların en aza indirilmesi açısından iki konu önem kazanmaktadır.

      -Bunlardan birincisi, krizlerin bir düzeltme mekanizması olduğu ve krizle mücadelenin kriz öncesine dönme olarak algılanmamasıdır. Bu bağlamda krizin bir küçülmeye neden olması, bazı firmaların piyasadan silinmesine yol açması doğal karşılanmalıdır. Ayrıca bu düzeltmelerin kriz sonrasında ekonominin daha rekabetçi bir zemine oturtulması açısından da yarar sağlaması söz konusu olacaktır.

      -İkinci olarak krizle mücadelenin rekabetle uyumlu bir biçimde yapılması daima mümkündür ve hatta krizle mücadelede rekabet ortamını geliştirecek müdahalelerin krizin kısa dönemde yaratacağı sosyal ve ekonomik tahribatı sağlıklı bir biçimde azaltmak açısından daha etkili olduğu da söylenebilir. Örneğin kriz döneminde birleşme ve devralmalarda uygulanan rekabeti azaltmama kriterini gevşetmek yerine, birleşme ve devralmalarla ilgili olarak yapılacak yeniden değerlendirmelerden alınacak vergilerin azaltılması daha önemlidir Aynı şekilde kriz döneminde işsizlikle mücadelede, zayıf firmalara destek vermek yerine,  istihdamdan alınan ağır vergilerin düşürülmesi daha etkili olacaktır. Piyasalarda kısılan tüketimi teşvik için de aşırı dolaylı vergilerin azaltılması daha etkili olacaktır. 

      Sonuç itibariyle kriz dönemlerinde rekabet otoritesinden rekabet hukukunu askıya almasını beklemek yerine, genel olarak rekabetle uyumlu tedbirlerin oluşturulmasına katkı yapmasını ve spesifik olarak da rekabetle uyumlu işbirliği ve güç birliği çözümlerinin hızlandırılmasına katkı yapmasını beklemek daha anlamlı olacaktır.

*Burada ifade edilen görüşler Rekabet Kurumu açısından bağlayıcı değildir.